24 Eylül 2009 Perşembe

SEVGİLİ ! SENİNLE BİR ÇİFT AYAKKABI OLMAK...

     Birbirinin tamamlayıcısı bir çift ayakkabı.Karı-koca gibi........Biri nereye giderse öteki de oraya gider,kah biri öndedir,kah diğeri...Biri tenden soyununca diğeri de soyunur,biri eskiyince diğeri de eskir.Arkadan vuranı da çoktur,destek olanı da...Ama ayrı duran '' iki '' yi  '' bir '' yapar çoğu zaman.

Canımın diğer yarısı sevgilim ! seninle bir çift ayakkabı olmak,tam da böylesine.Ben eteklerimi savurarak dolanırken evimizde bir bakışından anlayacağım acıktığını,sen aynanın karşısında traş olurken bir bakışımdan anlayacaksın sofranın hazırlandığını......

22 Eylül 2009 Salı

SON GELİŞMELER...


      Hayat öyle ya da böyle devam ediyor denir ve işte tam da o anda bazı değişiklikler yaşanabiliyor insanın hayatında.Son durumdan sonra nişanlımın ailesinin evine ailece gittik.Olağan bir karşılaşmanın gecikmiş versiyonuydu o gece yaşananlar.İki tarafın 2 ay sonra birbirleriyle karşılaşması tabi biraz huzursuzluğa sebebiyet versede ilerleyen saatler,bu huzursuzluğun yerini samimiyete bırakmasına vesile oldu.Şimdilik her şey iyi görünüyor.Aman bozulmasın diliyorum.    

    Ve...... nişanlı olarak ilk bayramımızı da geçirdik :) Çok farklı bir his yaşanması gerekiyor sadece,anlatılacak kıvamda değil hazzı çünkü :) Her defasında seni gören,bilen insanların içerisine artık o ailenin bir bireyi olarak girmek,sevdiğin adamın yanında bir sıfat taşıyarak yer almak acayip keyifli bir duyguymuş...

18 Eylül 2009 Cuma

Gecikmiş Davet......

10 haftalık bir nişanlılık süresini arkada bıraktık.Zaman geçiyor evet,öyle ya da böyle geçiyor.Ancak hala kelimelere dökemediğim şeyler var en azından buraya yazıp biraz olsun hafifletmeliyim içimi...
Çok sevgili kayınvalidem 10 haftanın sonunda bizimkileri evlerine davet etti.Daha doğrusu Hüseyin babam aradı babamı,hiçbir şekilde anneler birbirleri ile konuşmuyor telefonda da olsa bunun sebebi ise dediğim gibi kayınvalidem.Daha ilk baştan kayınpederimi devreye sokan hiçbir şey ile ilgilenmeyen kendisi oldu.Bu sebepten de annem bir türlü devreye giremedi.Mecburen babalar sürekli görüşüyor.Sürekli dediğim de ayda 1 falan.Hüseyin babam aramış babamı yemeğe davet ettiklerini söylemiş.Babam da anneme iletmiş bu durumu tabi.Ben anneme ne düşünüyorsun diye sorduğumda aslında bildiğim ama beynime bile inkar ettiğim cevabı verdi.
'' Kızım aradan 2 ay geçti.Nişandan sonra bir kere bile arayıp görüşülmedi.Nişandan 1 hafta 10 gün sonra gibi bohça götürmeye,onlarında evini,aile ortamını görmeye bir kaç komşumuzla beraber gitmemiz gerekiyordu.İyice tanışıp kaynaşmak için.Bu adeti bile yapmamıza müsaade etmediler,damadım ameliyat oldu ona geçmiş olsuna gidecektik onuda istemediler.Bunlarda adet böyleymiş deyip sineye çektik madem öyle buyrun bize gelin dedik davet ettik nişandan 20 gün sonra,kayınvaliden görümcen umursamayıp,sanki hiç davet edilmemişler gibi yaz tatili için yazlığa gittiler.Koca bir yazı orada geçirdiler.Eylülde döneceklerini bile bile temmuzun son haftası gittiler yazlığa,bizim evimize gelip bir kaç gün sonra gidebilirlerdi ama adetlerinde bu da yoktu sanırım çekip gittiler işte.Şimdi söyle bana hiçbir şekilde bizi önemsemediklerini bile bile nasıl gideyim evlerine.Onların keyfi 2 ay sonra geldi diye ben bu kadar gurursuzmu olayım.Madem kayınvaliden hastayım dedikten sonra yazlığa gidebildi pek tabi gelin kızının evine gelebilirdi.O halde siz gidersiniz annem hasta dersiniz ama bende evimde otururum... '' 

......................................... Uzun bir sessizlik oldu....Gözyaşlarımı sildikten sonra anneme farkettirmeden bir nefes aldım ağladımı anlamasın diye sonra dedim '' Annem,benim için,damadın için,sen olgunluk yap lütfen.''

..........................ve tekrar bir sessizlik.....sonrasında annemin cevabı ''peki kızım insan evladı için her şeyi sineye çekebiliyormuş demek ki,öyle olsun madem gelirim.''


Canım annem biliyorum ki çok özel bir aileye sahibim.Benim arkamda olduğun için sana minnettarım...Seni Seviyorum...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Zaman Bana Sormadan Geçiyor,Hayat Devam Ediyor...

Öyle kelimelere tam anlamıyla dökemediğim şeyler oluyor ki son zamanlarda,kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum.Ne üste çıkabiliyorum ne dibe batabiliyorum.Şimdi neden bunu yazıyorum onu bile tam anlamıyla çözemiyorum.Buraya yazmaya başladığımdan beri hep neşeli,şen şakrak cümleleri döktürmüşüm,yazmışım da yazmışım.Oysa işin rengi o kadar da parlak değil.İtiraf etmeliyim sancılı hem de çok sancılı bir dönemden geçiyorum.Allah'ım sınıyormusun beni yoksa.Sana isyan edemem ancak toparlayamıyorum kendimi daha fazla,her şey üstüme geliyor,boğuyor beni hayat.Çok ama çok sevdiğim insanla hayatımı birleştirme adına ilk adımı attık 2 ay önce,zaten bunlara biraz dayanabilme gücüm varsa onun sevgisi,sadakati.Öyle de olmasa ne yapabilirdim ki....Ama çatırdayan haller söz konusu,bazen siz ne isterseniz isteyin hayatta bazı sıkıntılar yaşanıyor bunu biliyorum ama çok anlamsızca olanlara ne demeli.İşte bunlara dayanamıyorum.Onun ailesi ve kendi ailem arasında kalmak istemiyorum.Allah'ım ne olur böyle bir şey olmasına müsade etme.Kullarının kalplerine göre verirsin herşeyi bilirim.
Şu ana kadar olması gerekenler tam anlamıyla olmadı en azından ailem böyle düşünüyor.2 ay geçti üzerinden ve annesi bilinmez bir şekilde belki de ortada hiç sebep yokken iki aileyi birbirinden uzak tutmaya çalıştı.Gelmedi,gitmedi.......Sevdiğim adama bunu hiç söylemedim belki de ancak istemeye gelindiği gün kayınvalidemin gelmemesi,hasta olduğunu belirtmesi ve 2 gün sonra yazlığa gidebilmesi öyle yaraladı ki içimi.İnsan oraya gidebiliyorsa gelin kızını da insanlara karşı onure edip evine gelemezmiydi diye düşünmüyor değilim.Sonra Adamımın ameliyatından sonra ailemin geçmiş olsun ziyaretini engellemesi ve ailemin bu engelleyişi öyle ya da böyle bilmesi....en kötüsü de nişan bohçasının o haliyle annemlerin odasında sıradan bir kutu gibi bir köşede kalakalması....Adetler farklıymış,bu nasıl bir bahane olabilir ki,hiç bir şey diyemedim,diyemiyorum da.Benim ailem de yakın komşularımızdan 2-3 kişiyi alıp damatlarının evine bohçayı götürecekler,annem damadı için hazırladığı 1 tepsi baklavayı sunacak,tatlı yenilip tatlı muhabbet edilecek,hem adet yerini bulacak hem de aileler kaynaşmak adına  1 adım daha yaklaşacaktı birbirlerine...Olmadı,olamadı...Şimdi ailem geçti artık,bizi geçmiş olsun ziyaretimiz için bile kabul etmediler nasıl gideriz o eve hiç mi gururumuz yok diye düşünüyorlar,haklılarda bence.Ama gel gör ki arada kalmak beni çok üzüyor.
Peki ya şimdi...bayrama şunun şurasında 1 hafta kaldı.Ne yapacağım ben,insanlar şen şakrak dünürlerine gidip gelirken ben bir başıma yetim gibimi gideceğim nişanlımın ailesinin evine...Neden bunları düşünemedi benim kayınvalidem,neden beni aileme karşı büyütmedi,neden oğlunun mutlu olması onu mutlu edemedi????
Tek gücüm,tek dayanağım sevdiğim,onun varlığı,elini tuttuğumda hissettiğim güven.O beni güçlü kılıyor tüm bu içten içe gizli çekişmeye,onun hissiyatı içimdeki huzurun kaynağı...

8 Eylül 2009 Salı

TRT-SUFİ KLİPLER

    Bu Ramazan'da TRT ekranları çok başarılı bir işe imza attılar.Sufi Klipler adlı uygulamaya koydukları proje ile ilahilerimize yeni bir soluk getirmiş oldular.Gerçekten güzel bir çalışma olan Sufi Klipler'de  birbirinden ilginç ve iddialı sanatçılar, tasavvuf musikisinin seçkin eserlerini yorumlamışlar.
Hayko Cepkin, sözleri Pir Sultan Abdal’a ait olan ‘Demedim mi?’ adlı ilahiyi, Sabahat Akkiraz sözü ve müziği Neyzen Tevfik’e ait olan ‘Hicran Kucağında’ adlı ilahiyi, Türk pop müziğinin saygın isimlerinden Deniz Arcak da ‘Sevdim Seni Mabuduma’ adlı ilahiyi, Urfa yöresinin yeni kuşak gazelhanlarından Bekir Çiçek ‘Milki Beka’dan Gelmişem’ ve ‘Ey Dide Nedir Uyku’ ilahilerini seslendirmiş, Beynelmilel filminin ünlü yönetmeni Sırrı Süreyya Önder de cümbüşüyle kendisine eşlik etmiş.Birkaç yıl önce kaybettiğimiz büyük müzisyen Cem Karaca, sözü ve müziği kendisine ait olan ‘Allah Yar’ adlı ilahisiyle bu Ramazan ayında bizlerle birlikte oluyor. Televizyon ve sinema seyircilerini adeta büyüleyen Şebnem Sönmez, icracılık konusunda da iddialı olduğunu göstermiş ve bir Yunus Emre ilahisini yorumlamak için kamera karşısına geçmiş




‘Sufi Klipler’, TRT ekranlarında… Bence izlenilmesi çok keyif verici bir çalışma olmuş...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Gülhane Parkı ve Çay Bahçesi...

İstanbul'da sonbahar hafiften kendini hissettirmeye başlamışken,sevgilim,nişanlım,canım,herşeyimle (bu sıralama böyle uzayıp gider daha...)bir pazar günü yine düştük yollara,genelde rota belirlemeyiz ya bu kez de aynısını yaptık bıraktık kendimizi İstanbul'a.Sultanahmet'te indik bakalım dedik bu sene ramazanda neler yapılıyor burda.Ancak herşey akşam saatlerini bekliyor gibi sessizlik içindeydi.Madem öyle burada her zaman yediğimiz yerde bir pizza yiyelim karnımızı doyurup öyle devam edelim gezintiye :) Böylelikle ilk rotamız Dominos Pizza oldu.Oradan çıktık dedik müze kartlarımız yanımızda mı,evet yanımızda...o halde Topkapı Sarayı'na girelim bir kez daha.Aman Allah'ım o ne kalabalık öyle,her yer yerli yabancı turist dolmuş.Daha önce gezdiğimize sayıp sadece o eşsiz saray bahçesinde dolaşmakla yetindik bu defa.
Sarayın hemen bitişiğinde Gülhane Parkı'nın içinde yer alan Set Üstü Çay Bahçesine gidelim dedik.
İşte bu resimde sarayın avlusundan çay bahçesinin görünümüne ait.  Sevgilimle çıktık saraydan Gülhane'nin içinden çay bahçesine doğru biraz uzun,yorucu ama keyifli bir yürüyüş yaptık.Parkında kalabalık olduğu dikkatimizi çekti.Öyleki boş bir bank bile bulamadık :)   
Parkın ilk girişinde küçük süs havuzları karşıladı bizi.Hoş bir görüntü oluşturuyor hele de böyle sonbahar yapraklarıyla güzel ikili olmuşlardı.Girişte bizi karşılayan bu güzel görüntüden sonra ağaçların o dingin huzuru arasında çay bahçesine doğru yürümeye devam ettik.  
Ve sonra o mis gibi demlenmiş Osmanlı usulü bakır çaydanlıklarda sadece demlikle alabileceğiniz çayıyla ve eşsiz boğaz manzarasıyla meşhur çay bahçesine ulaştık

Güzel,keyifli bir gün geçirdik Aşkımla yine,dönüşte kalabalıkla boğuşmayalım diye trenle gidelim dedik.Ne iyi de etmişiz rahatça,sahil yolundan trenin o kendine has sesi ve sevgilimin yanımda olmasının sağladığı doyulmaz huzur eşliğinde gezimizi sonlandırdık...

3 Eylül 2009 Perşembe

Romantik Bir Gelin Olmak...

Bir İlkbahar gelini olma yolunda ilerlerken, İlkbaharda doğa kış uykusundan uyanırken bende nişanlımla beraber bu uyanışın birer parçası olup mis kokulu çiçeklerin yaydığı mutluluk havası, ferahlığı ve tazeliği düğünüme,gelinliğime,Aşkıma yansısın diliyorum... 

Herşeyden önemlisi böyle romantik bir gelinlik istiyorum :)

1 Eylül 2009 Salı

Kısa Bir Mola...

Yağmur devam ediyor ne güzel ama ben hala ofisteyim,zaman ilerlemiyor.Hüzün etrafımda dolanıyor ya inat ediyor bana dakikalar.Geçip gitse ya bir hızla,akşam olsa ve ben huzurla evime gitsem.
Yapsam kendime bir yorgunluk kahvesi,atsam kendimi koltuğa........arınsam herşeyden,bütün sıkıntılardan...

SONBAHARA MERHABA...

Eylül........sonbaharın ilk hüzünlü ayı geldi yine.İçimdeki huzursuzluğa inat dışarıda yağmur yağıyor.Evde olmalıydım şimdi evet ofiste değilde evde olup sokulmalıydım battaniyemin altına,almalıydım elime bir kitap çevirirken sayfalarını hüznümü geride bırakıp uykulara geçmeliydi ruhum.
Çoğu insanın aksine çok severim yağmuru,etrafta bıraktığı o gri renklere aşığım resmen,ruhuma iyi geliyor nedense,evimin huzurlu sıcaklığında dışarıda ki yağmura eşlik etmeye bayılıyorum.Evet şu an ofiste değil evde olmalıydım.Neden hafta sonu değil diye hayıflanmanın bir faydası yok gerçi.Eylül geldi,yağmuruyla geldi ama günlerden salı ve hafta sonuna daha 4 uzun gün var :(
Yağmuru sevdiğim gibi ona ait resimleri de seviyorum ben...Gizemli bir havası oluyor bu resimlerin bana göre  ,sonbaharı,yağmuru hele de Eylül'ü seviyorum.Eylül benim için çok güzel bir anlam ifade ediyor ayrıca,pek sevdiğim kuzenim,canım bal kabağım Eylül'üm bu ayda doğdu,o şirin fındık kabuğum aramıza bu ayda katıldı.İşte bu yüzden iyidir eylül ayı,berekettir,yeniliktir.En azından bizim için...